Cemal İncesoyluerKöşe YazılarıTokat

EMPERYAL GÜÇLER TEYAKKUZ HALİNDE…

 

Artık, Dünyayı ve Türkiyeyi şirketler yönetiyor. Bu sanki, malumun ilanı gibi oldu. Çorum gibi orta ölçekli bir şehirde dahi, neredeyse her mahallede bir dükkan açılıyor. Adına “marketler zinciri” denilen şirketler, belli ki domates-biberi teslim almışlar.

Türkiye’nin “Milli Mücadele” yıllarından sonra tam bağımsız ülke kavramına uygun bir yapıda olmadığı sır değil. Tam bağımsız ülke olabilmenin en önemli koşulu üretmek ve kendi kendine yetebilmektir. Yeraltı zenginliklerimiz şu veya bu sebeple yok denecek kadar az. Bu işe kafada yormuş değiliz. Kendi arabamızı, kendi petrolümüzü, kendi doğalgazımızı üretemezken; en temel gıdaların hammaddelerine ilişkin üretim patinajımızda açıkça ortadadır.

Bütün bunların üstüne birde siyasi yön tayinimizde yüzümüz hep ABD ve AB’ye dönük alınca, siyasal iktidarlarında akıbeti bu emperyalist ülkelere ihale edildi.

90 yıllık genç Türkiye Cumhuriyetinde dört darbe, muhtıralar, askeri ve yargı vesayetleri, bürokrasi dayatması ve siyasal parti parlatmaları, tam bağımsız bir ülkenin argümanları değil. Mevcut hükümet, terörle mi mücadele etsin, dış politikada manevralar mı yapsın, iki de bir ekonomik operasyonlarla baş etsin, yoksa domates-biber sorunuyla mı uğraşsın?

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, kulağı kirişte makama doymamış, hazzı damaklarında kalmış, egoları tavan yapmış siyasetçi artıklarının komplolarına mı karşı koysun? Ne zaman Türkiye’de iyi gitmeyen bir şey olsa (2014’den bu yana) ortaya sürülen bir isim var: Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül… Artık Gül analisti kavramını hak eden Ahmet Hakan, bu isimle ilgili onlarca yazısı ve siyasi duruş analizi yaptı. Hiçbir risk almamış/almayacak bir isimdir Abdullah Gül…

2007 yılında, tıpkı Başkan Erdoğan gibi birisinin çıkıp, “Adayımız Abdullah Bey kardeşim” demesini bekliyor. O bıraktıktan sonra, Başkan Erdoğan iki seçim atlattı ve her ikisinde de ortalama yüzde 52 oy alarak cumhurbaşkanı seçildi. Hadi ikincisinde tam bir muhaliflik ve karşıtlık vardı. Peki, kendi süresi dolduktan sonra elini havaya kaldıran insanın yanına gidip, bu seferde aynı fedakarlığı, aynı nefsin üstüne basmayı, aynı siyasal cesarete niye gösteremedi?

Gösteremez. Hep kuytu da, hep puslu havada, hep kulağı kirişte bekliyor…

Nerdeyse 7 yıldır, Başkan Erdoğan’ın başarısızlığını, çuvallamasını, ülkenin bir şekilde uçuruma yuvarlanmasını bekliyor. Böyle bir durum olsa dahi, Abdullah Gül yalınkılıç ortaya çıkmaz/çıkamaz. İlla yanına yöresine bir payanda alacak, siyasal çizgi mühim değil illa birbirine benzemez siyasal yelpazedeki katmanları temsil eden partilerin tam desteği deklare edilecek. Aksi takdirde, yine ortaya çıkıpta vatansever bir siyasetçi duruşu sergilemez.

Parti kuruyorlarmış. Tevatür o ki; perde gerisinde Abdullah Gül, ön saflarda Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, küskünler, trenden inipte bir türlü tekrar binemeyenler, makam mansıbını kaybedenler, AK Parti iktidarında bakan olmuş ve ekonomisini düzelterek tuzu kuru sınıfına atlamış, artık kaşanelerde yaşayıpta spor olsun niyetine uğraş arayanlar…

Hepsi bir arada. ABD destekliyor, AB Ülkeleri sırtlarını sıvazlıyor, emperyal şirketler alkışlıyor, CHP sonuna kadar arkandayız muhterem diyor, İYİ Parti ve Saadet Partisinin aklıevvelleri umutlarını bunlara bağlamış, AK Partiyi bölerse bunlar böler diyor.

Günün Gül sayesinde kendilerine doğacağına inananlar, sabahın seherinde yüzlerini batıya dönüp güneşin doğmasını bekleyenlere benziyor. Önce, güneşin nerden doğduğunu öğrenmeleri gerekiyor.
Yazar: Cemal İncesoyluer

Benzer Haberler

Başa dön tuşu