Cemal İncesoyluerKöşe YazılarıTokat

KAŞANELERDE YAŞAYANLAR, AHİRET YOK SANIYOR!

İslam akidesi, sosyal medeniyeti “yoksula yardım” üzerine kurulmuştur.

Kış geliyor, yoksulların kronik korkuları da başlıyor. Isınacak, giyinecek… Okula giden çocukları varsa, onlara tabanı su almayan pabuç alacak. Odun-kömür, iaşe derken, bir kış boyu sürecek hayatta kalma savaşı başlayacak.

Allah devlete zeval vermesin… Bir yandan valilik eliyle, öbür yandan belediye maharetiyle yoksul ailelere bir şekilde ulaşılıyor. Sosyal Devlet, Sosyal Belediyecilik anlayışı, sadece sol jargonun sloganıydı. Söylemleri hiçbir zaman fiiliyata geçemedi. Sağcı bilinen, merkez sağda muhafazakar parti olarak tanımlanan AK Parti döneminde yoksullar salt hatırlanmadı, her türlü yardımda ulaştırıldı.

İşte o zaman, bu yoksul kitleye makarnacı dendi, kömürcü dendi, yağcı dendi, nohutçu dendi…
Bütün bu yakıştırmaları yapan sözde solcu aydın yazar takımı, İstanbul’un en zengin muhitteki kaşanelerinde oturarak, yazdılar bu yazıları…

12 Eylül öncesinde, sosyal demokrat/solcu olarak bilinen CHP, en çok oylarını varoş semtlerinden alıyordu. Bir Karaoğlan vardı, dillere destan. “Toprak işleyenin, su kullananın” dedikçe, Güneydoğu’nun feodaliteleri rahatsız oluyorlardı. Bölgede bir toprak reformunu ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ne İnönü, ne Menderes başaramadı. Kürt Aşiret ağaları, kendi kavimlerinde kurdukları kölelik/sömürge sisteminden asla vazgeçmiyordu.

Sanki şehirler farklı mıydı? Fabrika işçileri, patronlar ve sözde işçilerin sözcüsü olacağını iddia eden sendika ağaları vardı? Patron ile sendika ağaları en kalbur üstü semtlerde, yalılarda, köşklerde yaşarken, işçiler de asgari ücrete talim ediyordu. Feodalizm, kırsalda toprak ağaları, şehirlerde sendika ağaları olarak ete kemiğe bürünmüş, sömürgelerini kurmuştu.

Ve yoksul, ve biçare, ve bigünah…

Allah’ın son emirlerini içeren Kur’anı Kerimde yüzlerce ayet bunlar için indi, bunlar için sosyal projeleri emretti. İnfak, zekat ve sadaka bunlar için var…

İftiraya, hakarete, yalanla itibarsızlaştırılmaya uğraşanlar, bigünah olarak tarif edildi. Onların hakkı-helalliği yine doğrudan onlara verildi. Bu fiilleri yapanlara genel tanımlama olarak “münafık” denildi. Hayvandan aşağı, kafirden yukarı bir araf’ta tarif edildi.

Allah-u Teala Kur’anı Kerimin Maide Suresinin ikinci ayetinde, “İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın” buyuruyor. Bu olayın bir veçhesi… diğeri ise, insanların manevi duygularını istismar etmek suretiyle “himmet sofraları” kurup, çuvallarca zekat ve infakı alıp, ihtiyaç sahiplerine ulaştırmadan kendi süfli emellerine ve mal yığmaya ayıranlar, ne yazık ki, daha sonra da millete namlu doğrulttular.

Bigünah insanların yatak odalarına girdiler, kurmaca ve düzmece evraklarla hapislerde yıllarca yatmalarını sağladılar. Ve bu örgüt, bütün bunları İslam adına yaptığını söyledi. Yani insanları “Allah’la aldattılar” ne yazık ki. Bu tabir benim değil, bizzat Kur’anın tabiridir. Fatır Suresinin 5. Suresinde, “Ey insanlar, Allah’ın va’di haktır, doğrudur. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Hilekâr insanlar ve şeytan da, Allah’ı öne sürerek, sizi Allah ile aldatmasınlar” buyuruluyor.

Zekat, infak, karz-ı hasen ve sadaka ile o kadar çok ayet, o kadar külliyatlı hadis-i şerifler var ki; buradan da görüldüğü üzere İslam, bir sosyal adaleti, sosyal mutluluğu ve sosyal eşitliği amaçladığı anlaşılıyor. İbadetler bireysel, bu tür konular ise yükümlülüğümüzdür.

Eğer bir yoksulu görüpte yüzümüzü ekşitiyorsak, soğukta tir tir titreyen bu çocuğa imkanımız olduğu halde onu ısıtacak bir çaba göstermiyorsak, bırakın Müslümanlığımızı, insanlığımızdan utanmalıyız. Bu sokaklarda, bu caddelerde dilencinin çok olmasının sebebi salt onların meslek edinmesi ve alışkanlıkları değil, biraz da bizim yardımlaşma konusundaki duyarsızlığımız değil mi?

Toplumlar üç şeyden korkmalıdır/korkmalıyız… Yoksul, biçare ve bigünah!

Bunlar var ya, Allah’ın toplumlara gönderdiği vicdanımız, merhametimiz ve insanlık sınavımızdır. Bu üç kategorideki insanlara yaklaşımımız her neyse, Rabbimiz ile aramızdaki iletişimde ancak o’dur.

Her türlü alavere dalavereyi yaşayıp mal biriktirenler, bundan yoksula/yetime zırnık vermeyenler, kaşanelerde oturup ahkam kesenler, ahiret yok sanıyorlar. Onlara kötü bir haber vereyim, “Ahiret var ve yoksulun/yetimin hesabını veremeyeceksiniz…”

Cemal İncesoyluer

Benzer Haberler

Başa dön tuşu