Eğitim denilince aklımıza ilk gelen şey, sınavlar, notlar, diplomalar… Ancak okumanın asıl amacı neydi? Ne yazık ki, okumaya yüklenen anlamı çoğu zaman yitiriyoruz. Bir kitabı eline alan, ne yazık ki çoğu zaman eleştirilir hale geliyor. Felsefe okuyan birine “Hayırdır filozof mu olacaksın?”, tarih okuyan birine “Başımıza tarihçi mi kesileceksin?” gibi küçümseyici cümleler duyabiliyoruz. Roman, şiir, tasavvuf okuyanlar bile bu dar kalıpların içinde boğulabiliyor. Sanki okumak, sadece bir meslek edinmek ya da uzmanlaşmak için yapılması gereken bir eylemmiş gibi…
Peki ya okumak, sadece anlamak ve sorgulamak için yapılması gereken bir eylem değil mi? Roman, şiir ya da tasavvuf okumak “boş işler” mi gerçekten? Yoksa bizi bir adım daha öteye, daha derin düşüncelere ve anlayışlara götüren bir yol mu?
Kitapları elimize almak sadece bilgi edinmek için değil; düşünmek, tartmak, kıyaslamak ve zihnimizi özgürleştirmek için olmalı. İnsanlar arasında “okuma” kavramını dar bir alana sıkıştıran bir kültür var. Okuyana “niye okuyorsun?” demek, büyük bir hatadır. Okuma eylemi, insanın kendini bulduğu, başkalarının yaşamlarına, düşüncelerine, tarihine ve kültürüne tanıklık ettiği bir süreçtir. Sadece kendi doğrularımızı pekiştirmek için okumamalıyız. Aynı zamanda yanlışlarımızı, eksikliklerimizi görmek, farklı bakış açılarıyla kendimizi ve dünyayı sorgulamak için de okumalıyız.
Yalanlamak için okuma, her şeyi kabullenmek için de okuma… Aslolan, zihnini açık tutmak, her yeni bilgiyle düşüncelerini genişletmektir. Okumak, nutuk çekmek, insanları etkilemek için değil, kendini dönüştürmek için yapılmalı. Kitaplar, bizi düşünmeye, sorgulamaya ve en nihayetinde özgürleşmeye davet eder. Bunu göremeyenler, okumaktan sadece bir meslek, bir unvan çıkarmaya çalışanlar, ne yazık ki kitapların özünü kaçırır.
O yüzden, siz siz olun, sırf bir etiket ya da unvan için değil, kendiniz için okuyun. Tek doğruya ulaşmak için değil, farklı doğruların olduğunu anlamak için okuyun. Sadece okuyun ve düşünün.