Samsun'dan Güncel Haberler

Prof. Dr. Büyükalpelli: “Prostat kanserinin görülme sıklığı artıyor”

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, son zamanlarda prostat kanseri görülme sıklığının giderek arttığını söyledi.

Prostat kanseri görülme sıklığı her gün giderek artıyor. Geçmişte prostat kanseri, akciğer ve kolon kanserinden sonra üçüncü sıklıkta görülürken, günümüzde ilk sıraya yükseldi. OMÜ Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, prostat kanseri hakkında önemli bilgiler verdi.

“İlerleyen yaşlarda prostat kanseri riski giderek artıyor”

Prostat kanserinin ilerleyen yaşlarda daha çok görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, “Prostat kanseri son zamanlarda oldukça arttı. Bunun nedenlerinden birincisi ortalama yaşam süresinin uzamasıdır. Çok iyi bilinmektedir ki prostat kanseri bir yaşlılık hastalığıdır ve ilerleyen yaş ile birlikte risk giderek artmaktadır. İkinci neden prostat kanseri tanı yöntemlerindeki gelişmelerdir. Bugün için prostat kanseri tanısında en yaygın kullanılan yöntem PSA testidir. Ancak bilinmesi gerekir ki PSA testi sadece prostat kanserinde değil, prostatın tüm hastalıklarında yükselebilmektedir. Bir başka özellik ise prostat kanserlilerin yüzde 20’sinde PSA çok düşük seyretmektedir. Son yıllarda multiparametrik MR inceleme ile prostat kanserinin taramasında ve yayılımının belirlenmesinde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bu yöntem ile prostatta klinik olarak önemli prostat kanseri riski ve prostat dışına yayılım derecesi öğrenilmektedir. Prostat kanserinin görülme sıklığının artışındaki son bir neden ise erkeklerin prostat kanseri konusunda ilgilerinin ve duyarlılıkların artmasıdır” dedi.

“Prostat kanseri kansere bağlı ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer alıyor”

Prostat kanserinin kansere bağlı ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer aldığını ifade eden Dr. Recep Büyükalpelli, “Prostat kanseri en sık görülen kanser olmasına rağmen, kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Prostat kanserinin önemli bir diğer özelliği hastadan hastaya farklı seyir göstermesidir; bazı hastalarda çok hızlı seyrederken, diğerlerinde ömür boyu sessiz kalabilmektedir ve bunlar prostat kanserinden değil başka nedenlerle yaşamlarını yitirmektedirler. Tüm prostat kanserinin nedenlerine bakıldığında yüzde 9’unun, 55 yaş öncesi tanı konulanların ise yüzde 43’ünün, irsi olduğu görülmektedir. Birinci derece akrabalarından birinde prostat kanseri olanlarda risk 2 kat, 2 sinde prostat kanseri olanlarda 5 kat, 3 ünde prostat kanseri olanlarda ise 11 kat artmaktadır. Beslenme alışkanlıklarının prostat kanseri gelişimini etkilediği düşünülmektedir. Kırmızı et ve çok yağlı gıdaların tüketildiği toplumlarda prostat kanserine çok sık rastlanması, buna karşılık balık ve sebze ağırlıklı beslenme alışkanlığı olan toplumlarda çok nadir görülmesi bu görüşü desteklemektedir. Kesin tedavinin mümkün olduğu, ancak herhangi bir belirtinin ortaya çıkmadığı, erken dönemde tanı koyabilmek için risk grubundaki erkeklerde yılda bir kez prostata yönelik kan tahlili (total PSA) ve parmakla prostat muayenesi yapılmalıdır. Bu tarama işlemine 50 yaşından, akrabalarında prostat kanseri olanlarda ise 45 yaşından sonra başlanması önerilmektedir. PSA değeri yüksek bulunanlarda veya parmakla prostat muayenesinde anormal bir bulgu tespit edilenlerde tanıyı doğrulamak için ultrasonografi kılavuzluğunda prostat bezinin en az 10 farklı bölgesinden biyopsi alınması gerekmektedir. Biyopsi negatif çıksa bile kanser riskinin yüksek olduğu düşünülenlerde biyopsi tekrarlanmalıdır. Şüpheli durumlarda da multiparametrik prostat MR incelemeden yararlanmalıdır” diye konuştu.

“Prostat ameliyatının ardından peniste sertleşme sorunu ortaya çıkabilir”

Prostat ameliyatından sonraki süreç hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Büyükalpelli, “Prostat ile sınırlı hastalığı olanlarda kesin tedavi olasılığı çok yüksektir. Bu grup hastalarda bugünkü standart tedavi yaklaşımı cerrahi olarak prostatın tamamının ve prostata yakın bölgelerdeki lenf bezelerinin çıkarılmasıdır. Prostatın cerrahi olarak tamamen çıkarılması beklenen yaşam süresi 10 yılın üzerinde olanlar için düşünülmelidir. Çünkü beklenen yaşam süresi 10 yılın altındaki prostat ile sınırlı kanseri olanların prostat kanserinden değil, başka nedenlerle yaşamlarını yitirmelerinin daha olası olduğu kabul edilmektedir. Prostatı tamamen çıkarılanların bazıları ameliyat sonrası ıkınma veya zorlanma esnasında idrar kaçırmaktadırlar, ancak iki yıl içerisinde bu yakınma giderek azalmaktadır. Bu ameliyat esnasında prostatın her iki tarafından erkeklik organına giden damar ve sinirler hasar görebileceğinden ameliyat sonrası peniste sertleşme sorunu ortaya çıkabilmektedir. Ancak ameliyat esnasında bu damar ve sinirler korunabilirse, hastanın yaşı çok ileri değilse ve ameliyat öncesi sertleşme sorunu yoksa bu sorun görülmemektedir. Cinsel yaşantının devamı için sertleşme korunsa bile prostat tamamen çıkarıldığından boşalma esnasında meni gelmemektedir. Ameliyat sonrası herhangi bir nedenle sertleşme sorunu devam edenlerde başka tedavi yöntemleri ile bu sorun kesin giderilmektedir” şeklinde konuştu.

“Sadece Prostat kanseri olanlarda bir seçenek de radyoterapi”

Prostat ile sınırlı kanseri olanların tedavisinde bir diğer seçeneğin de radyoterapi olduğunu ifade eden Büyükalpelli, açıklamasının devamında şunları söyledi:

“PSA yüksekliği ile biyopsi alınarak tanı konulan herhangi bir yakınmaya yol açmamış prostat kanserlerinin bir kısmında hastalığın klinik olarak önemsiz olacağı düşünülerek düşük riskli prostat kanserlilerde aktif tedavi uygulamak ve hastaları tedavinin yan etkilerine gereksiz yere maruz bırakmamak için düzenli aralıklarla PSA ölçümü ve parmakla prostat muayenesi yaparak, gerektiğinde prostat biyopsisi alarak takip edilebilir. Tekrarlanan biyopsilerde hastalığın ilerlediğine ait kanıtlar elde edildiğinde aktif tedaviye geçilebilir. Bu aşamada cerrahi olarak prostat tamamen çıkarılabilir veya radyoterapi uygulanabilir. Bu şekilde hastaların önemli bir kısmı tedavi olmaksızın yaşamlarına devam etmektedirler. Bu seçenek hastaya çok iyi anlatılmalıdır ve düzenli kontrollere gelebilecekler için önerilmelidir. Diğer organlara yayılmış prostat kanserlerinde ilk tedavi seçeneği hormonal tedavidir. Hormonal tedavide amaç prostat üzerine etkisi çok iyi bilinen erkeklik hormonu testosteronun vücuttaki üretimini ortadan kaldırmak ve baskılamaktır. Hormonal tedavi prostatın erken dönemlerinde uygulanan cerrahi olarak prostatın tamamen çıkarılması veya radyoterapi uygulanması gibi kesin tedavi yöntemi değildir. Hormonal tedavi ile hastaların yüzde 40’ında gerilemekte ve bir diğer yüzde 40’ında gerilemese bile ilerlemesi durmaktadır. Ancak hormonal tedaviye ortalama 2 yıl sonra direnç gelişmektedir. Böyle bir durum ile karşılaşıldığında sistemik kemoterapiye geçilmektedir. Prostat kanserinin tedavisi her aşamada uzun bir yoldur. Prostat kanserinin tedavisi sonrası düzenli kontroller gerekmektedir.”

Benzer Haberler

Başa dön tuşu