UFKUN KİLİDİNİ SEYAHAT AÇAR

 

“Hiçbir şey zekâyı seyahat etmek kadar geliştirmez.”

Bu cümleyi Emile Zola yıllar önce kurmuş olabilir; ama bugün hâlâ, dünyanın dört bir yanını gören herkesin dilinde aynı gerçek yankılanıyor: Seyahat yalnızca mesafeleri aşmak değil, zihni, kalbi ve dünyaya bakışımızı değiştirmektir.

Farklı ülkeleri görmek, başka kültürlerle karşılaşmak; sadece bir turist olarak anılar biriktirmekten ibaret değildir. Aynı zamanda insanın kendi kabuğundan çıkması, dünyada tek tip bir yaşam tarzı, tek doğru yokmuş gibi düşünmekten kurtulmasıdır. Her ülkenin, her toplumun kendine has örf ve adetleri olduğunu gördükçe; saygının, anlayışın ve empati kurmanın ne kadar önemli olduğunu da öğreniriz.

Goethe’nin dediği gibi “Gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder.” İşte bu keşif sadece coğrafyaları değil, insanı da kapsar. Bir sokak satıcısının tebessümünde, bir çocuğun oyuncağını paylaşmasında, yaşlı bir kadının dua ederkenki haliyle karşılaştığınızda; başka topraklarda da sevginin, saygının ve umudun yeşerdiğini görürsünüz.

St. Agustine’in ifadesiyle “Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.” Gerçekten de yerinde sayan bir zihin, sadece kendi doğrularında hapsolur. Oysa seyahat etmek, her kültürün kendi haklılık payı olduğunu görmeyi, insanları yaşam biçimlerine göre yargılamamayı öğretir.

Düşünün ki, bir ülkede ayakkabıyla içeri girmek saygısızlıkken, başka bir ülkede çıplak ayakla dolaşmak kabalık sayılır. Biri için yüksek sesle konuşmak samimiyetken, diğeri için kabalığın ta kendisidir. Bu farkları gördükçe, “bizim gibi olmayan”ı anlamaya başlar, “kendi doğrumuzun” evrensel olmadığını fark ederiz.

Dalai Lama’nın tavsiyesiyle “Senede bir defa daha önce hiç görmediğiniz bir yere gidin.” Bu sadece turistik bir öneri değil, ruhsal ve zihinsel gelişim için güçlü bir çağrıdır. Çünkü gidilen her yeni yer, bizde var olan eski kalıpları sarsar, yeni düşünce yolları açar.

Andrew McCarthy’nin dediği gibi, “Ne kadar uzağa gidersem kendime o kadar çok yakınlaşıyorum.” Çünkü seyahat, insanı kendi içine de döndürür. Başkalarını tanıdıkça, aslında kendimizi tanımaya başlarız. Her yolculuk, insanın iç dünyasında da yeni bir kapı aralar.

Son olarak şunu unutmamak gerekir: Seyahat etmek, zenginleşmek demektir – maddi değil, manevi olarak. Bilgeliğin, anlayışın, hoşgörünün sermayesini artırmaktır. Farklılığı görüp, benzerliği hissedebilmektir.

Kısacası, başka ülkeleri görmeden, başka hayatları anlamadan, dünyayı tam olarak anlayamayız. Ve eğer dünya daha barışçıl, daha adil, daha hoşgörülü bir yer olacaksa; bu, seyahat eden, gören, anlayan ve saygı duyan insanların eliyle olacaktır.

Çünkü “Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi gösterir.”

Ve bu farkındalık, dünyayı gerçekten güzelleştiren en büyük adımdır.

 

Birkan Demirci

Exit mobile version