Cemal İncesoyluerKöşe YazılarıTokat

Yazmamam gerekenler o kadar çoğaldı ki…

Gazetecilikte “off the record” ya da yasal çerçeve de kabul edilen, mahkeme kayıtlarına da geçen, gazeteci yazar “kaynağını açıklamaya zorlanamaz” ifadesiyle bir takım ilkesel koruması vardır.
Bunun, zaman zaman meslekteki bazı arkadaşlar tarafından kötüye kullanıldığı doğrudur. Öyle ki, sadece sosyal mecrada varlığını sürdüren ve kendisini “gazeteci” olarak tanımlayanlar, bulundukları şehir ve coğrafyada tek bir iz dahi bırakmamıştır. Hoş, bir gazetesi olan veya bir gazete veya haber portalında imzasıyla haber/yazısı bulunanlar da “rutin habercilik” dışına çıkabilmiş değildir.
Sürekli karşısındakini, ötekini suçlayarak, hakkında dedikodu üreterek ve hatta iftira menşeli yalanlar söyleyerek varlığını gösterme çabaları, toplumun asla satın almadığı tipolojik vakalardır.
Kendilerinin yaptıkları ne kadar abes iş varsa mubah gören, aynı şeyi başkası için eleştiri malzemesi yapanlar, “gerçeklerin intikamından” habersizdir. Toplumda kendisi hakkında söylenenlere ve yaptıkları iğrenç şeylere kulak tıkayıp, bunları perdelemek adına başkası hakkında dedikodu üretenler, biliniz ki bir gün er geç, kulaklarından yakalanırlar.
Aslında konumuz bu değil.
Bu meslekte yazılı olmayan kurallar vardır. En başta güvenilir olmak. Aktarılan bilgi ya da şahit olduğun bir olay için eğer “yazılmamak kaydıyla” deniyorsa, yazmayacaksın. Ne zaman ki muhatabın, artık dilediğini yazmakta özgürsün diyorsa, yazma hakkını kullanabilirsin. Haber ya da şahit olduğun olayın şehvetine kapıldığında, sana olan güveni her kesimden kaybedersin.
Gazeteci için biçilen “tarafsızlık” libası, tepeden tırnağa yanlıştır. Belki, olabildiğince bağımsız olabilme mücadelesi verebilirsin. Devletten resmi ilan alan hiçbir mevkutenin bağımsız olma ihtimali yoktur. Resmi kurumlarla şu veya bu sebeple maddi irtibatı olan hiçbir gazete ve gazetecinin bağımsız olma gibi bir şansı yoktur. Bu sadece gazete patronlarını değil, muhabirleri de kapsar.
Gazetenin başat görevi, bulunduğu coğrafya ve şehirdeki olayları kamuoyuna duyurmak, gerekirse anlatmaktır. Bu her alanda geçerlidir. Onu-bunu akçeli rabıtalarla suçlayanlar, görüyoruz ki aynı kısır döngünün içinde kendileri de patinaj yapıyor. Hatta, daha beter alangirli işlerin içine batıyor.
Toplumun ahlak değer yargılarına ters olabilecek ilişkiler yumağı içerisinde olanlar, ne yazık ki bu zafiyet ve çamurda debelenmenin acısını çıkarırcasına karşı saldırıya iftira ve dedikoduyla geçebiliyor. Oysa, yaşadığımız toplum bunları konuşuyor, biliyor ve bıyık altından gülüyor.
Mesleki hiçbir başarı da yer almayanların tek çaresi bu olsa gerek. Aslında buna çaresizlik diyebiliriz. Haber ve yazıda bir iz bırakamıyorsa, toplumun derdine derman ya da toplumun zararına olabilen bir olayı ortaya çıkaracak yetenekten yoksun ise, geriye tek şey kalıyor, o da başarıya savaş açmaktır.
Oysa, mesleki başarıdan yoksun ve bu yolda hiçbir şey olamamışların ortak yazgısı bellidir. Kaybetmek, sonra da kaybedenler kulübünde dedikodu üreterek pineklemektir.
Gazeteci denilince iki şey akla gelir. Formatına uygun haber yapan ve yazı yazabilen. Ne yazık ki bu piyasada iki yeteneği de olmayanlar, kendilerine gazeteci diyebiliyor.
Bunların sonu yoktur. Nice zemheriler gördük, nice düşük profilli zer-zevatla mücadele ettik. Sonuç ortadadır. Sosyal mecraya göz atın, kendini dürüst, diğer gazetecilere çeşitli kulp takan birisi için neler yazılıyor neler. Bunları bekliyordum. Sadece bu değil, bir kaç isim hakkında da Tokat çalkalanacak. Ne herze yedikleri ortaya çıkacak.
Şimdilik, bunlarda yazmamam gereken konular…

Benzer Haberler

Başa dön tuşu